Belediye Başkanı Osman Tarık Özçelik ile ilgili geçen hafta yazdığım yazıya beklediğimin çok üstünde tepkiler geldi.
Özçelik'in kamuoyundaki kredisi gayet iyi. Halk ona inanıyor ve uygulamalarının çoğunu uygun ve yerinde buluyor. Özçelik ve ekibine güven yerinde diyebilirim. Halk, özellikle hırsız arsız ve görgüsüz uygulamalar olmayacağından emin. Sokakların, bilboardların başkan fotoğraflarından arınmış olması ekstradan takdir görüyor.
Osman Tarık Özçelik ile ilgili net iki eleştiri var. Birincisi ulaşılmaz olması, ikincisi de köylerdeki yapılaşmayla ilgili acımasız olması. Geçmişte çeşitli partilerde ilce başkanlığı yapmış siyasetçiler, sivil toplum örgütlerinde yöneticilik yapmış otelci ve iş adamlari, ozcelikten randevu alamamaktan yakınıyor.
Oldukça kırgınlar. Doğrusunu söylemek gerekirse bu konudan ben de muzdaribim. Belediye başkanının oyle zırt pırt ziyaret edilerek işinden alikonulmasına ben de karşıyım. Ama özellikle şehrin sorunlarına hakim ve duyarlı kişilere de zaman ayrılması gerektiğine inananlardanım.
Bir gazeteci olarak şehrin yeni emini ile röportaj yapmak istemem çok normal. Hatta mesleki bir zorunluluk. Talebimi kendisine ilettim. "Hay hay fazilcigim" diyeli iki ay oldu ama buluşma olmadı. Hazırladığım 20 soru boynu bükük bekliyor. Yoksa direkt buradan mi sormaliyim?
Köylere verilen yol su gibi hizmetlere eleştiri değil taktir var kamuoyunda ama Özçelik ile ilgili en yoğun eleştirilerden biri köylerdeki yapılaşmalara yapılan sert müdahale. Vatandaş çivi çakamamaktan, muhtarlar, kendilerinin yetkisizlestirilmesinden yakınıyor. Bazı muhtarların emlakçı gibi çalıştığı serhini de koymak istiyorum. Köylerdeki uygulamaların detaylarını tartışmak anlamsız.
Bence tartışılması gereken şu. Köyler insansızlastırılmalı mı yoksa insanların köylerde yaşaması teşvik mi edilmeli?
Bence köylerde daha cok ev ve insan olması teşvik edilmeli. Benim çocukluğumda köylerde ve şehirde yaşayan insan sayısı aşağı yukarı yarı yarıya idi.
Ama son 20-30 yılda köylerimiz boşaldı ne yazık ki. Neredeyse 50-100 nüfuslu köylerimiz var. Pandemiden sonra insanlarda köye dönüş eğilimi başladı. En azından köy ve şehir ayaklı yaşama isteği oluştu.
Bu hevesi kırmamak lazım bence. Köyde insan sayısının artması demek, buralarda sosyal ve ekonomik koşulların gelişmesi demektir. Köyde yasayan herkes bir şekilde tarımsal faaliyette bulunacağı için eski Türkiye'nin en büyük güçlerinden biri olan aile tarımının güçlenmesi demektir. Üretimin artması demektir.
İnsanların ayağının köylerden kesilmesi demek köylerin yalnızlaşması ve fakirleşmesi demektir. Köylerde pervasızca ve hunharca yapılaşmaya tabi ki izin verilmemeli ama insanların köyde yaşama isteği kesinlikle teşvik edilmelidir.
Yalnızlaşması, insansızlaşmıs köylerin ülke ekonomisine ve sosyal yaşamına hiç bir katkısı olmaz. İnsanları köyde yaşamaya teşvik edelim ve köylerimize kıymayalım. Atatürk boşuna dememiş köylü milletin efendisidir diye. Bence bu söz köylerin üretime katkı sağlanmasının önemini çok iyi vurgulamaktadır.
Benim görüşüm böyle.