Eski başbakanlardan Süleyman Demirel'in 20 yıl önce yaptığı enflasyon tespiti, Türkiye'nin bugünkü içinde bulunduğu durumun analizi gibiydi sanki.

Ne demiş Demirel, "Esasen enflasyon toplumların içini bozar. Borcu olan borcunu ödeyemez, alacağı olan alacağını alamaz. Bu da dolandırıcılık,hırsızlık ve fuhuş gibi her türlü kötülüğün önünü açar. bu yüzden batılılar, enflasyona bir numaralı halk düşmanı derler."'
 

Bazıları, hayatın normal olduğunu, restoranların kafelerin, marketlerin dolu olduğunu, yollarda lüks arabadan geçilmedigini söylese de kazın ayağı gerçekten öyle değil.
 

Son üç yıldır yaşanan inanılmaz yüksek enflasyon, bununla beraber gelen resesyon, her kesimden insanı maddi olarak köşeye sıkıştırmış durumda.

Özellikle inşaat ve emlak sektöründe son iki yılda yaşanan patlamanın ardından gelen durgunluk büyük bir kaosa neden oldu. Bu durumdan etkilenenler sadece müteahhitler değil.

Memur, emekli ve küçük esnaf da bu emlak krizinden dolayı batma noktasına geldi. Emlak fiyatlarının daha da yükseleceğinden korkan yüzlerce memur, emekli ve küçük esnaf elinde avucundakini satarak insaattan daireye girdi.

Şimdi bir çok kişi evini alamıyor. Hem müteahhitler hem alıcılar korkunç bir acmazin içinde. Devlet kredi musluklarini da kapatınca ortalık tam bir yangın yeri oldu.
 

Elinde hiç bir teminatı olmadan, patates tarlası gibi inşaata başlayan ve hiç bir devlet güvencesi olmadan peynir ekmek gibi buralardan daire satın alanlar arasında henüz kamuoyuna yansımayan büyük krizler yaşanıyor. Ama bunlar ileride daha büyük krizlere dönüşecek ve kamuoyuna yansıyan sonuçları olacak.
 

Zor durumdaki ar ve edeb sahibi olan bazı müteahhitler intihar edecek, bazıları kaçacak, elindeki üç beş kuruşunu muteahhide verip evini alamayanlar da ya intiharı ya cinayeti seçecek. İkisini de yapamayanlar aile içi facialarla, acılarla tükenip gidecek. Demedi demeyin